Ankara'nın Öykü Dikenleri

Batmasını İsteyeceksiniz! (Yazma Semineri Siber Alemde!)

Cuma, Ağustos 24, 2007

Yağmur Kaçağı

Elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylülse ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

Atilla İlhan

Pazartesi, Ağustos 20, 2007

ikircik

Hayat,,, bir kuyu,,, bir gökyüzü…
Dibin dibini görmek de mümkün,,,
Yıldızın binibiryerdesini de…

Çarşamba, Ağustos 15, 2007

kör, köz ve kor

kör oldum, aşk içindeyim.
közüme değen yağmur
ardından o dağlayan rüzgar
cebelim, şuh içindeyim.

Salı, Ağustos 14, 2007

masal

hangi gerçek?...
gündelik koşturmaların hissizleştiren kasvetinde
bir parça nefes için sayfalarında dolaştığım kitaplar
içimi döktüğüm fotoğraflar
bir süreliğine gerçeklerden beni kaçıran filmler

hangi masal?...
hangi masalda kendime yer açsam diye çaldığım kapılar...

masalın bütün kapıları sonuna kadar açılır da
bir masala girip çıkıvermenin özgürlüğü çağırırken
sen demedin mi
"lakin dünyanın kapısı yok!"
peki ya gerçeğin?...

bir masalın kapısında durmakla
gerçeğin içinden yaşama bakan kaygılı bir çocuk olmak arasında gidip gelen yaşam

"anlatsam inanmazlar ogul, masal derler,
masala inanmazlar, masali yalnizca dinlerler
sanki hakikati bilirmis gibi.
sanki hakikatin sirrina ermis gibi.
masala inanmayan gercege inanir mi?"*

bak!
gerçeğin bıçak yaraları ile dolu bedenim...
yanılsama dediğin durduramadığım bir kan kaybıdır en fazla...

hangi korku?...
ne bıçak yaraları
ne yanılsamalar
umrumda değil gerçeğin acıtan sıcaklığı...

ömür dediğin nedir ki
bazen masalın kapısındaki ışıkla yıkanacaksın
sonra dönüp gerçeğe böyle kaygılı bir çocuk gibi bakacaksın
ancak böyle, bir ömre bir yaşam sığdıracaksın...
içinde bir çocuk ağlayıp gülebilirse ne ala!...

hangi inanç?...
herşey yıkıldı................
sadece
şairler ve fotoğraflar kaldı
inanılacak...

hangi sevgi?...
sevgi olmasa onlar da varolmayacaktı zaten...

*murathan mungan-lal masallar

güzin tezel'in "masal" isimli fotoğrafı üzerine...
http://www.fotofanclub.com/Gallery/ExhibitionImage.aspx?ID=75063

Pazartesi, Ağustos 13, 2007

kan, ateş ve gözyaşı

Bir vakitti, "alınteri, gözyaşı ve kan" üçlemesinden bahsetmiştik . Bu üçlemeyi hep başka birinin söylediğini hatırlamıştım o vakit. Benim hatırladığım "kan, ateş ve gözyaşı" üçlemesiymiş. Bugün yine o halini görünce sizinle de paylaşmak istedim. Bu sözler Yılmaz Güney'in unutulmaz filmlerinden biri olan Duvar (1983) adlı filmin sonunda görülür.

“Bu filmde anlatılanlar, yaşanmış olayların yeniden harmanlanmasıdır. Onlar, kan, ateş ve gözyaşı içinde, duvarların karanlığında ışığı ve suyu aramışlardı... Bu filmi onlara, el yordamı ile ışığı ve suyu arayan küçük arkadaşlarıma adıyorum.”
(Yılmaz Güney)

Eh,,, alınteri de zaten bu filmin kendisidir. Yeni üçlemeler de buluşmak üzere...